Tablo geldi. Kötü diyemem ama beklediğim kadar iyi değil. Birinci orijinali yanılmıyorsam 15 bin dolara satıldığı için yeniden yapmasını, tabii ki çok daha uygun fiyata, talep ettiğim ressam, belki de haklı olarak, aynı işçilikle çalışmamış. Eser tabii ki özgün yağlı boya fakat işçiliği, ilk orijinale göre, daha zayıf. Fena değil ve duvarda da güzel duracak gibi görünüyor ama böyle olacağını bilsem başka bir çizimin ilk orijinalini alabilirdim.
Çalıştığım yerde, önceden çok gevşek davranılıp geç kalınmışken sonradan açılışı alelaceleye getirmekten ötürü, çok fazla yoğunluk olmaya başladı ve buna hazırlanmış oturmuş bir sistemimiz henüz oluşturulmamıştı. Dolayısıyla pek çok aksaklık ve yanlışlık yapıldı. Ön kayıtları aldığımız ilk gün sabah 4’e kadar muhasebeci arkadaşla çalışmak zorunda kaldık; sonraki gün gece saat 2, sonraki gün 12, derken şimdilerde akşam 9-10 gibi çıkabiliyoruz işten. Böyle devam etmemesi için çalışıyoruz ve umarım bir iki hafta sonra çalışma saati rahatlar yoksa seminer ve kitap hazırlıklarım yerinde kalakalır. Bu arada, ben de bu süreçte geçici olarak satışlara bizzat gerçekleştirerek destek verdiğimden (esasen deneyim ve beceri olarak satışları kontrol etme becerim varken), ilk günlerde satış sözleşmesi tahsilat evrakı hatası yaptım biraz. Bu benden umulmazdı ama satışları olması gerektiği gibi yapamadığımız için aşırı yoğunluk hata payını artırdı; daha önemlisi, ben muhasebe detaylarıyla bugüne kadar hiç bu kadar ilgilenmek zorunda kalmamıştım. Neyse, yeni bir deneyim ve öğrenim oldu benim için de, ekip olarak da hata payını oldukça azalttık. Ancak, nihai evrakta hata payı neredeyse sıfıra inmek zorundadır, birkaç yüzde bir gibi değerlere yani.
Bu süreçte üç oyun kaçırdım, ki bir tanesini mutlaka görmek istiyorum. Oyun demişken, son gittiğim oyunda oyunculuk oldukça kötüydü, senaryo ise güzel olmasına rağmen çok kötü Türkçeleştirilmişti. Tamamen ziyan. Buna rağmen, iki kişilik oyunda aktörlerden biri genç ve sevimli olduğu için, salonda bulunan kadınların da katkısıyla olsa gerek, ayakta alkışlayanlar oldu. Ben garipsedim doğrusu, çünkü çok zayıf bir başarımdı.
Son haftalarda, iş için tuttuklarımı saymazsak, not tutmayı terklediğimi fark ettim. Hoşuma giden bazı düşünce kırıntılarını not almayı seviyordum oysa, yarından itibaren boşladığım not işine geri dönmeli.
Seminerim için de heyecanlıyım, sunumumu profesyonelleştirmek için çalışacağım kişilerin çok güzel insanlar olduklarını düşünürken, bana umduğumdan çok daha fazla yardımcı olmaya karar verdiklerini gördüğümde sevincimi anlatamam. Özellikle şu dönemde bana destek olan insanların benim için ayrı bir yeri olacak. İstanbul’a uğradığımda (ya da döndüğümde) onlarla tanışmak için sabırsızlanıyorum, yahut belki ben oraya gitmeden onlar buraya gelebilir; o da iyi olur.
Bir de öteden beri, aslında 4-5 yıldan beri, aklımda olan bir kitap projesini önceleyebileceğimi fark ettim. Şu anda ikinci kitabıma çok büyük oranda şekil vermişken (grafik eksikleri ve bölüm sıralamaları kaldı) ve üçüncü bir kitap (aslında buna kitapçık diyelim) için altyapıyı hazırlamışken dördüncü bir kitabı araya sokmak istemezdim ancak buradaki genç arkadaşların neredeyse tamamındaki eksikliği görünce en azından bu dördüncü kitabın taslağını hazırlamam gerektiğine ikna oldum. Önümüzdeki aylarda art arda mesleki kitaplar gelebilir. Bundan sonra da kurgu metinelrle biraz ilgilenebilirim. Kurgu demişken, İstanbul’da evde gizemli bir şekilde kaybolan iki dolu şiir defterim henüz bulunmuş değil. Bu biraz can sıkıcı, çünkü onlarda beğendiğim 20 kadar şiirim vardı; yine de büyük bir kayıp değil çünkü o şiirleri ben yazdım ve kayboldularsa kaybolmuşlardır, en az onlar kadar iyi yeni şiirler yazabilirim. Tabii ileride bir de deneme kitabı düşünüyorum. Öykü yazmaya ise baya ara verdim. Roman çalışmasından ise hiç söz etmeyin, öylece duruyor daha.
Edebiyata ilgi duyan insanların bilim ve ekonomi gibi alanlarda başarısız olduğunu düşünenlere de kulak asmayın; bunun aksini ispat eden sayısız örnek var. Hatta belki tam tersi iddia edilebilir (özellikle meşru bilimsel başarı ve meşru kazançları baz alırsak).
Okumayı sevmek, bilmek ve yorumlamak bir beceri olduğundan bu yetenekler hayatın her alanında işe yarar. Zaten, gerçek okur dediğimiz, yani bilimsel bakış açısına sahip eleştirel okuma ve yorumlama yapan azınlık dışındakileri de okur saymamak gerekir (onlar “okuyup yazmayı” öğrenmişlerdir), o da ayrı bir konu tabii.