MacFit’in Başarısı Her Patronun Hayali: Maaşsız İnsan Çalıştırmak!

Son yıllarda salon sayısını git gide artırarak sektördeki ağırlığını artıran Mars Sportif, halkın bildiği adıyla MacFit, zincir spor salonlarında çalışan bazı antrenörler çok dertli. Açıkçası, dezavantajlı lokasyonlardaki MacFit antrenörleri, pandemiden önce veya sonra pek fark etmeksizin, MacFit’in hizmet politikaları gereği geçim anlamında dara düşmüş durumdalar, hatta, gülmeyin ama, işe gelmemek için para ödeyen antrenörler bile var! Şaka değil, var. Bu yaşananların detaylarını Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın kıymetli müfettişleri kolayca tespit edebilirler. Bu memleket ne zaman ABD oldu da bu tarz insan çalıştırma modelleri bu kadar yaygınlaşabildi?

Maaşsız Personel Nasıl Çalıştırılır?

MacFit’in sektördeki rekabeti artırması, bunun son tüketiciye sağladığı avantajlar, antrenörlerini eğitmesi, salonlarındaki hizmet kalitesi ve fiziksel imkânlar üzerine rahatlıkla yirmi sayfa olumlu yazarım ama bugün konumuz bu değil. MacFit’in başaramadığı, beceremediği, nereden nereye ne denli başarıyla geldiği üzerine de sayfalarca tespit yapıp eleştiri yazabilirim ama ona da gerek yok. Bugün tek bir soruna odaklanmak istiyorum: Reklamdan kısmayan, arkasındaki sermayeye güvenen bu devasa spor işletmesi maaşsız insan çalıştırmak konusunda neden ve nasıl bu kadar rahattır?

Sistemi ilk tanıttıkları zamanı hatırlıyorum sanırım. MacFit, antrenörlerini maaşla işe almak yerine, karmaşık bir sistem kurgulayarak antrenörleri maaşsız çalıştırmanın yolunu bulmuş ve bu sistemi iyice geliştirmiş durumda. Görünürde MacFit’te çalışan bir antrenör gerçekte işletme namına mesai yapmasına rağmen resmî olarak öyle görünmediğinden, çalışması karşılığında her çalışanın hak edeceği ücreti alamıyor. İşletmenin sunduğu esas hizmete dair işletme içerisinde bulunan antrenörler, MacFit’in personeli olmaktan ziyade “iş ortağı” oluveriyor. Esas geliri ise–satabilirse– özel dersler üzerinden oluyor. Eğer yeterince özel ders satamazsa da öyle asgari ücret falan bile “hak etmemiş” oluyor, ancak MacFit’in “borçlandırma” taktiği gereği işletmeden de öyle erkenden ayrılamıyor.

MacFit’in sistemi “ek ücret şansı” olmaktan çıkıp “temel iş ücretinden işletme lehine kaçınma” şeklinde “başarıya” dönüştürülmüş bir garabettir. Zengin ve gelir düzeyi yüksek müşterilerin bulunduğu semt ve lokasyonlarda, bu iş modelinde çalışmak için bir antrenör üste para bile verebilir, ancak söz temsil Gebze gibi lokasyonlardaki ders satış gelirlerini, diğer lüks salonlarla kıyaslarsanız aradaki uçurumu görebilirsiniz. Antrenörlerin çok fazla özel ders satılmayan MacFit’lerde çalışırken neler çektiğini inşallah buraya yapacakları yorumlardan da görürüz.

Bu sistemin detaylarını anlatırım ama kafanızı şişirmek istemiyorum, tek bir şey istiyorum: Eğer ben gerçek dışı bir şey söylüyorsam MacFit bu yazıyı yalanlasın… Tamam, sen Türkiye’nin en gözde AVM’lerinde dünya kira paraları vererek salon açtın, reklam verip insanları buraya çektin ve antrenörlere de resmen bunu “satıyorsun”. Bu iş modelinde işin suyu çıktı artık, sürekli yeni baskı unsurlarıyla insanları daha da sıkıştırmaktan ne elde etmeyi düşünüyorsun, ey MacFit?.. (son olarak da bir karne sistemi mi ne getirmişler, hey Allahım…)

Devlet Buna Neden Seyirci Kalıyor?

Serbest piyasayı, rekabeti, gelişimin teşvik edilmesini ve daha başarılı olanların öne çıkarılıp geride kalanların daha çok çalışmaya yönlendirilmesinde temelde sorun yoktur. Öte yandan sağlıklı rekabet, ezici ve vahşi bir hâl almaya başlamışsa ve ilgili oyuncunun rakiplerinin rekabet edemeyeceği çeşitli piyasa avantajlarını kullanması aracılığıyla piyasanın genelini zora sokmaya başladıysa orada bir yanlış var demektir.

Hukuki açıdan, MacFit’in uygulamasının ne denli İş Kanunu’na uygun olduğu, bu modelin aklanması ve yaygınlaşması durumunda her sektörde neler olabileceğinin konunun uzmanları tarafından detaylı olarak tekrar değerlendirilmesi zorunludur. Bu zamana kadar bunun ne denli yapıldığı da bu saatten sonra daha çok sorgulanacak bir takip meselesidir. (Yani, tabii ki “yasaya uydurulan” bu uygulamanın işletilmesinde, işlerin ne denli düzgün gittiğinin ne derece denetlenebildiği de ayrı bir sorgu konusudur. Bir işletmenin, çalışanı gibi görünen ama hukuken şirket olan bir başka şirkete fatura kestirerek iş gördürmesi ve tüm bunların aynı çatı olup bitmesi, normal midir? Antrenörlerin kestiği faturalar üzerinden işlerini yaptıran bir firmanın bu yolla başka ne gibi avantajlar sağlayabileceği de devletin vergi gelirleri yönünden ayrıca irdelenmelidir.)

Şunu düşünün: Bir restoran garsonluk yapan insana maaş vermese ve “tabak taşıma hizmeti ücreti” ödese nasıl olurdu? Bu modelin her sektörde yaygınlaştığı korkunç bir dünya düşünsenize… Zannediyorum bu konunun yasal olarak detaylı bir incelemeye tekrar alınması artık zorunludur. Bu konunun da bilahare Bakanlık üzerinden takipçisi olmaya çalışacağım. (Ekleme: Bu örneği tam anlamayanlar olmuş, açayım. Bir restoranın garsona temel maaşını dükkâna giren müşteri sayısı veya taşınan tabak sayısı veya satılan özel menüye göre verdiğini düşünün. Bu satışlarda yeterli performans yakalanamazsa maaşını eksik aldığını düşünün. Durum buna benziyor. Fiilen çalışan gibi işletmede yer alan biri, resmîyette çalışan değil diye temel gelir hakkı elinden alınmış durumdadır. Aslında olan budur.)

Daha Etik Bir Model İhtiyacı

MacFit’in kaliteyi artırmak, personellerini teşvik etmek ancak öte yandan da kendi çalışan giderlerini başarıyla kısmak için yaptığı bu uygulama artık uygulanabilir olmaktan çıkmış, doğru düzgün örgütlenmesi bile olmayan antrenör meslek grubundaki çalışanları neredeyse gelirsiz bırakabilerek belirsiz bir gelecekle karşı karşıya getirmiştir.

Bir işletmenin, vadettiği temel hizmetleri teknik olarak neredeyse bedavaya getirmesi, her şeyden öte etik ve ahlaki değildir. Bu modelin çeşitli salonlarda adil olduğu ancak dezavantajlı salonlarda tamamen işletme lehine olduğu da açıktır.

Gerektiği takdirde konuyu tekrar ele alacağız ancak yönetim kuruluna sunulan raporlarda kâr daha yüksek gösterilecek diye bu kısıntılar yapılıyorsa olmaz olsun öyle kâr, diyemez miyiz? Saatlerini ve günlerini MacFit adına hizmet vermekle geçiren nice antrenörün ay sonunda eline asgari ücret bile geçememesini MacFit yönetimi nasıl izah ediyor?

Bu sorunun da istenirse pek çok çözümü vardır ama ne yazık ki mevcut modelden daha maliyetli olup MacFit’in çalıştırdığı antrenörlere maaş ücreti ödemesini zorunlu kılacağı için belki hoşlarına gitmez…

Bazı MacFit antrenörleri çaresizlikle hayata isyan arasındadır ve aktif çalışıp çalışan haklarına odaklı bir meslek örgütlerinin olmayışı, bir anlamda sahipsiz olmaları da üstlerindeki baskının daha çok artmasına neden olmaktadır. Piyasada artan antrenör sayısı da işletmeleri sesini çıkartan antrenörlere karşı “beğenmiyorsan gelme” tutumuna itebilmektedir.

Bu memlekette yetişmiş ve canını dişine takarak çalışan hiçkimse sahipsiz kalmamıştır, kalmayacaktır da. MacFit’e bugün bunu hatırlatıyorum.

Ekleme: Alo 170 Bu Duruma Ne Diyor?

Merak edenler için bunu da ekleyeyim: Alo 170 Hattı, bu yaşanan durumu “Tamamen yasal,” olarak tanımlıyor. Yasal olduğunu biz de biliyoruz ama onlar işin detaylarına girmek istemiyor ve 100’ün üzerinde şubede yaşanan bu durumu normal karşılamamızı istiyorlar. Diyorlar ki, “Yasa değişikliğini TBMM yapar, SGK açısından bir sorun yok.”. Yeri gelmişken, hâlihazırda mevcut yasaların bu duruma yol açıp açmadığının detaylı yanıtını Mars Sportif’ten ve bağımsız uzmanlardan bekliyorum.

Bir spor salonuna girdiğinizde ortalıkta dolaşan, size MacFit hakkında bilgilendirme yapıp satışa yönlendiren, üstlerinde MacFit logolu tişörtler giyen antrenörlerin “bağımsız bir iş ortağı” mı yoksa “çalışan” olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eh, durum bu kadar yasalsa tüm firmalar personellerini kovup onları “iş ortağı” olarak işe almayı bir düşünse daha kârlı olabilir…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir