İlşad isminin anlamı, İlşad ne demek?

İsmimin anlamını soranlar oluyor, detaylı bir yanıt yazmam iyi olacak. Öte yandan, net bir insan olduğum için, muhabbet açmak için ismimi soranları ayırt edemiyorum zaten, ben soruya odaklanıyorum. Yani, neresinden baksanız, kendim için faydalı bir şey yapıyorum şu anda.

İlşad ismi, “İL” ve “ŞAD” sözcüklerinin birleşimiyle oluşmuş ama bileşik ad ya da sözcük diyebilir miyiz emin değilim. Zira, her iki kelimenin de anlamı korunuyor, dolayısıyla bileşiklikten ziyade bir “birliktelik” var aslında. Doğru yazılışı vurgulanmak istense İL-ŞAD diye yazılması daha uygun olurdu. Benim soyadım dışında üç ismim daha var, ilk iki ismim Osmanlı Türkçesi ve Arapça kökenli, fakat çok sevdiğim adlar: Mustafa Kemal.

İlşad’a dönecek olursak, ilk önce “il” kelimesini ele alalım. İl; esas olarak devlet demek ama ülke, barış (devletin olduğu yerde barış olduğundan) ve diyar gibi ikincil anlamları da var. Hani deriz, “Bizim eller (iller) şöyledir,” veya “yaban ellere (illere) gitme” diye, aynı anlamını korur bugün de. Zaten günümüz Türkçesinde de bu kelimeyi “şehir” anlamında hem konuşma dilinde hem bürokraside kullanıyoruz. Oysa eskiden “devlet”i yani bir sistemi ifade edermiş.

“Şad” kelimesi yanıltıyor insanları, çünkü “şad etmek” gibi kelimelere bakarak bunu Osmanlı Türkçesinde kullandığımız “şad” ile karıştıranlar çok oluyor. Farsça şad kelimesinin anlamı TDK’ya göre “sevinçli, neşeli” anlamına geliyor.

Nişanyan Sözlük’e de baktım, bu noktada söylemem gerekiyor ki, Türkçe etimoloji konusunda Nişanyan her zaman biraz abartılagelmiştir. Çalışmalarını yok saymak mümkün değildir, reva da olmaz fakat abartılmaktadır. Bu konu ilginçtir. Bu algının oluşmasındaki sebep kendisinin etimoloji merakının anaakım medya tarafından allanıp pullanarak karşımıza konmuş olması. Bir diğer nokta, kendisinin hem Ermeni hem de Ateist olması, dolayısıyla ne yazık ki sırf bu sebeplerle gadre uğraması. Fakat bu mağduriyeti yüzünden yaptığı kimi işler de biraz abartıldı. Türkçe etimolojisinde Nişanyan’ı tartışılmaz otorite kabul etmek isteyen safdiller, okumuş cahiller türedi. Üzücü bir noktadır, Nişanyan bu algıya kendi de kapılır gibi olmuştu bir dönem, şimdi ne durumdadır bilmiyorum ama umarım o günleri geçici bir ego coşması olarak değerlendirir.

Şad kelimesine dönebiliriz. Şad ya da şat kelimesi Nişanyan’ın etimolojik sözlüğünde kendine yer bulamamış, Farsçasını almakla yetinmişler. İstemeden Türk dilini eksiltmişler. Bu kelime Garibname’den önce de kullanılmıştır, ayrıca eski Türkçedeki şad’ın Hintavrupa köküyle de alakası görülmemektedir.

Şad kelimesi Orta Asya Türklerinde bugün de kullanılıyor, Türkî cumhuriyetlerde “şad”lı isimler var. Bizde de var, Kürşad ismi bunların en yaygını olabilir. Dilşad ismi ise öz Türkçe değil, Farsça tamlama, “dil” yürek, gönül demek; dilşad ise “gönül sevindiren” anlamına geliyor. Kadınlar için tercih edilir.

Eski Türkçedeki Şad kelimesine baktığımızda, onun bir unvan olarak kullanıldığını görüyoruz, “yabgu” gibi. Yabgu kelimesine internetten bakabilirsiniz. Şad, askerî ve/veya idarî kullanılan bir unvan fakat soyluluk anlamı da var. Prens benzetmesi de yapılabilir bu kelimenin anlamı açıklanırken.

Dolayısıyla İlşad dediğimizde “İl’in şadı” yahut “il şadı” anlamı vardır. Bu isim tamamen Farslarla tanışmamızdan öncesine ait. Yönetici anlamı taşıyor yani bizim şad’ımız.

Babam koymuş bu ismi bana, Türkçüdür kendisi ancak yobaz, taassup sahibi falan değildir. Babam Kuleli Askerî Lisesi’nden sonra Harbiye’ye gidip oranın seçkin öğrencilerinden oluyor. Bugünkü gibi o zaman da orduda çeşitli sorunlar var tabii. Kendisini Harbiye son sınıfta Ülkücü öğrencilerin liderlerinden biri olduğu için teğmen çıkmak üzereyken atıyorlar, fakat söylemeliyim ki, o yıl Harbiye mezun vermedi diyenleri duydum, son sınıfların hepsini atmışlar sanıyorum. Sonrasında da 80 İhtilali yapılıyor zaten. Birkaç yüz kişi olmalı tüm son sınıflar atıldığına göre. Daha sonra, siyasi olaylarla hiçbir ilgisi olmayanlardan bazıları davalar açıp Sağ-Sol dâhil hiçbir siyasî olayla ilgilerinin olmadıklarını ispatlayınca geri alınmışlar orduya. Bu hukuk mücadelesini verip kazanan 70-80 kişi olmalı. Babamın ise alakası olduğu için geri dönmek için çabası olmamış. Babamı Ordu’dan bu şekilde atmaları komiktir sanırım, subayını “milliyetçi” diyerek saflarından kovmak bir ordu söz konusu olunca garip gelir. Asker gariptir zaten, her zaman da adil olmayı becerememiştir. Solcuları zararlı gördüğünden, ABD’nin de etkisiyle atınca, başka görüşten olanları da atıp dengelemiş kendince sanıyorum. O dönemin Sağcı ve Solcularının, dış ve iç siyasi çıkar bağları olmayanları, her biri kendince vatanı seven ama farklı yöntemleri benimseyen isimler. Çoğu sonradan geçmişinden ders çıkarıp bir araya gelebilmiştir. Mesela babam bugün Sarp Kuray’la tanışık hatta arkadaş denebilir sanırım, ben öyle biliyorum. Bu anlattıklarım konumuz dışıdır, not etmek istedim, kendim için de biraz.

Sonuç olarak İlşad ismine bugün daha çok bilinen İngiliz aristokrasisinden kelimelerle karşılık bulmak istesek Prens denebilir ancak belki Grandük ya da Dük denebilir. Osmanlı’dan bir örnek vermek isterdim anlatımı desteklemek için ama Osmanlı’da gerçek bir aristokrasisi bulunmadığından pek mümkün olmaz, Vezir demek yetersiz kalacaktır, vezirlerde soyluluk şartı aranmadığı gibi, soylularda da askerî ya da idari görev şartı yoktur Osmanlı’da. Eski Türklerde ise soylulukla birlikte doğal görevler de doğuştan geliyormuş denebilir. Anadolu’ya yerleşme keskin bir kırılma yaratmış, ayrı bir kültür nehri geliştirmemizi sağlamıştır ancak aldıklarımız kadar bıraktıklarımız da olmuş. Bu ayrı bir konudur tabii.

Ali Püsküllüoğlu da sözlüğünde “şad” kelimesi için Farsça anlamı alma kolaylığına gitmiş. Vikipedi’de de bu yüzden böyle yazıyor, oraya da Püsküllüoğlu’ndan alıp yazmışlar çünkü. Kür Şad maddesine bunu yazmışlar. Yazık etmişler. Püsküllüoğlu da alaylıdır, alaylıları asla küçümsemem, yanlış anlaşılmasın ancak bilim için akademik ilkeler önemlidir. Bilgi Çağı diyenlere bakmayın, Türkçe internet yıllar geçmesine rağmen hâlen acınası durumdadır. Umarım birileri bu yazımı okuyup Nişanyanlara, Vikipedicilere falan iletir.

Not: Sorgulayarak bile şad kelimesinin “sevinçli” anlamına gelmeyeceğini keşfetmeleri gerekirdi ilgililerin. Vikipedi’ye şunları yazmışlar:

“Kürşat’ı oluşturan iki hecenin her biri özerk bir kelimedir. Kür, eski Türkçe’de soğukkanlı ve sarsılmaz anlamlarına gelmekte [Divânü Lûgati’t-Türk]; şad ise neşeli, sevinçli ve mutlu anlamlarına gelmektedir [Ali Püsküllüoğlu Türkçe Sözlük].”

Böyle bir aptalca isim olur mu diye sorgulamaları gerekirdi. “Soğukkanlı komutan/yönetici/hükümdar/prens”, doğrusu budur.

 

13 Mart 2019 tarihli ekleme: Bugün öğrendiğime göre Gerdizî, Türk devletlerini (Hazarlar örneğinden) Büyük Hakan için “İlşad” kelimesinin kullanıldığını kaydetmiş.