Uzunca bir süredir buraya yazı eklemiyorum. Ama arada birkaçını çıkardım. Çıkarmayacaktım, bir sansür değil, çıkarmaya karar verdim sadece.
Bu arada, yaşam mücadelesi devam ediyor. Tek bildiğim şey, eskisinden daha güçlü olduğum. Bu anlamda kendi sorun ve zorluklarıma müteşekkir olmam gerektiğini söyleyebilirim.
Buraya yazmasam da artık daha çok yazıyorum ve öykü konusunu ciddi olarak ele almaya başladım. Fakat öykü yazarken fark ettim ki benim kalemim bir romancı ve denemeci olarak kuvvetli. Doğal eğilimim bu. Bu yüzden öykülerde biraz sorun çıkarıyor, tekniğimi ilerletmeliyim, şimdiki gibi başarısı düşük sona bağlamalar ve bitirişler olmamalı. Gözüme kestirdiğim bir iki dergi var, sadece oraya yolluyorum. Henüz yayımladıkları yok ama bir süre sonra göz ardı edemeyeceklerine eminim. Şiir de gönderiyorum, yeni şiir de karaladım birkaç tane ama eskileri elden geçirmem lazım; bunu ertelememdeki tek sebep ise, 10 yıldır sakladığım şiir defterlerimin benden habersiz odam toplanırken gizemli bir şekilde yok olmuş olması. Can sıkıcı ama bir yerlerden çıkacağını biliyorum.
Antrenmanlarımı mükemmel olmasa da devam ettiriyorum. Kanımda, kollarımda, kemiklerimde, kaslarımda, göğsümde uzun bir aradan sonra yeniden gücü hissedebiliyorum, buna ihtiyacım vardı.
Daha çok okuyorum. Tonla kitap almıştım ve sıraya koymadan canımın istediğini okuyorum.
Zinde Türkiye dergiyi ise geçen günlerde sıfırdan yeniden açtım, zindeturkiye.com adresinde.
Zaman zaman hissettipğim tek şey, yalnızlık. Düşüncelerimi paylaşabileceğim, dinlemekten keyif aldığım pek kimse yok, tamam, çevremde hiç yok. Yine de yaşam sürüyor, henüz bilmediğim yerlere doğru ilerlediğimi hissediyorum.
İlk fitness kitabımın ikinci basksıını yaptırdım, gözden geçirilmiş bir baskı. İkincisini de yazmaya devam ediyorum. Fitness konusunda daha yazacak çok şeyim var ama artık bunları kitaplarıma saklıyorum.
Az evvel Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ı izledim. İlk kez izledim. Ben çok film izlememişimdir zaten. Uzun bir zaman, tek başıma izleyemediğim için izlememiştim, birkaç yıl önce tek izleyememe sorununu geride bıraktığımdan beri izlemeye çalışıyorum. Yine de stresli dönemlerimde pek izleyemiyorum. Fakat artık streslerle daha iyi başa çıktığıma kuşku yok.
Herkes gibi kırılmış bir kalp taşıyorum ama bunun, tedavi etmeyi başarmışsanız daha iyi olduğunu biliyorum.
Bir de geçenlerde, yazılarımdan biri yüzünden ceza aldım, temyiz edilemez şekilde. Haksız buluyorum, canım çok sıkıldı, o günden beri, çok şükür git gide azalmakla birlikte, şiddet karşıtı olmama rağmen (son çare olup haksız olmaması kaydıyla), birisini, yani ehrhangi özelliği olmayan, sadece “kötü” bulduğum birini dövmek için dayanılmaz bir istek duyuyorum içimde. Dediğim gibi, çok şükür git gide azalıyor ve öyle bir olay da yaşamadım. Bu tolerans kaybımı, şiddet eğilimimi, mahkemeden çıktığım an fark etmiştim ve özellikle haksızlığa uğrayan insanların şiddete yönelişiyle ilgili ufakça bir söylev verebilecek kadar düişünce biriktirdim. Ancak, haklı yere ceza alan insanda da bu eğilim olabilir, fark ettiğim şu ki, suçun cezalandırılmasıyla birlikte suçun normalleştirilmesi gibi bir şeyler de oluyor. Detaylı anlatım istiyor, girmeyeceğim. Son olarak, cezayı “kendime göre” haksız buluyorum, zira tamamen hakimin takdirinde olabilen bir konuydu, tamam, ABD ya da AB ülkelerinde asla suç teşkil etmeyecek bir şey ama, ülkemizdeki kanunlar böyleyse, ben de bunlara tabi olduğuma göre, isyan duygusunda ve durumunda değilim. Kanunlarımızın geri kaldığını düşünüyorum bazı hususlarda. Dolayısıyla, bir yandan da cezayı, tamamen tırnak içinde “hak ettiğimi” kabul etmiş bulunuyorum.
Diğer yandan, bu da çok da pahalıya patlamayan bir deneyim oldu, tamamen para cezasına çevrildi zaten. Gerçi, şu an birkaç bin lira benim için değerli ama yapacak bir şey yok, daha kötü de olabilirdi diyorum zira hakim verebileceği en alt seviyeden ceza vermiş, sonradan öğrendim. Yani hem cezalandırmış hem de beni pek kırmak istememiş olmalı. Yine de daha genç bir hakim olsaydı sanırım takdiri başka olurdu. Herneyse.
Abimle konuşmaya devam ediyoruz her zamanki gibi, arada sırada. Ortak şeyler yapmak istiyoruz bazen, yoğun çalışıyor, her anlamda. Dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde okurken, işine gücüne ve fazladan birçok şeye bakıyor. Tarzlarımız farklı ama bana göre benden iyi yazıyor, yani yaratıcılık yönünden benden çok daha önde ama cümleleri benim gibi yoğurmuyor, yontuyor. Dolayısıyla yazılarımız arasında tat farkı oluşuyor. Onun yazarlığı hakkında da daha sonra belki bir şeyler karalarım ama yazmaya devam etmesi Türk yazınının ve de ABD yazınının faydasına olacak. Ben de devam etmeliyim, bir şeyler birikince kurgusal bir iki kitap da çıkarmayı düşünüyorum.
Cezamdan bahsetmişken, şahsi sebeplerle ceza vermek istediğim kimse yok sanırım, bunu fark ediyorum. Affedici bir insanım. Bazı konularda toleransım olmamasıyla affedici olup olmamam ayrı. Diğer nokta, içtimai konularda ise affedici değilim, içimdeki bu toplum muhafızının ne zaman, ne demeye oluştuğu hakkında bir fikrim yok. Ancak bu topluma çok da uygun değil. Mesela bunca davadan sonra birkaç yıldır zayıflama hapları gibi şeyler hakkında falan yazmıyorum, kanunlarımız işte, beni suçlu çıkarabiliyor çünkü. Neyse.
Biz sanatçıların herkes gibi ama herkesten daha çok çift karakterli olduğu doğrudur, elbette sağlıklı olanından. Çok şükür ki sağlıklı ve kendimizi olgunlaştırmak için lehimize bile kullanabileceğimiz şekilde. Örneğin bu olayı hatırlayınca yine karşımda beliren meçhul suratları, vücuttaki en sağlam kemiklerden sayılan çenelerini kırıncaya kadar yumruklama hayalimi sükûnetle gidermeye çalışıyorum. Medeniyet için mücadele veren bir vahşi gibi şu an iç dünyam, dediğim gibi, çok şükür geçici ve otokontrolüm çok şükür, her yüksek aklı başında gibi gayet yüksek ve bir kez olsun gereksiz bir hödüklük yapmamak önemli, çünkü bir kere yaparsan, hödüksündür ve sana güvenilmemeli sanırım. Eh, kendimi sevmek için bir sebep daha bulmuş oluyorum böylece, hem de masrafsız olarak ve tamamen durduk yerde! Sonra da benim neden bu kadar sakin hatta olmamam umulan anlarda bile neşeli olduğumu merak edenler olabiliyor. Çünkü önce kafamda çözüyorum ve doğru olanı yaptığımı fark ettiğimde rahatlıyorum. Yine de bir süre daha herhangi bir şekil, biçim, form altında denyonun biriyle muhatap olmayı istemem, çünkü bu şiddet arzum henüz tam olarak geçmiş değil. Bir de şunu fark ettim, yani cezayı aldığımda, dedim bari gerçekten suç işleseydim! Sonra vazgeçtim tabii, bana göre değil. Ama bir an kendimi “The Serenity Now” gibi hayal ettim de komik geldi.
Blogun pis yanlarından biri de, yazdıktan sonra ne yazdığımı okumadan yayımlamam. Umarım sonra bir gün okuduğumda bir şeyleri silmeye “karar vermemi” gerektirecek bir şey yazmamışımdır.