Yıllardan sonra 3-5 nöbetinin öfkesi yaman olur, Putin…

Aşağıdaki yazıyı dün Facebook sayfamdan yayımladım. Buraya da koyuyorum şimdi. Daha evvel, doğumla birlikte kendiliğinden gerçekleşen “devlet-birey sözleşmesi” üzerinden hareketle, bu sözleşmeden usülünce caymayanların zorunlu askerlikten de caymasının diğer bireylere (topluma) nasıl zarar vereceğinden de detaylıca bahsetmiştim. O yazı burada yok, eski Facebook profilimdeydi, bir şekilde bulup çıkarabilirsem eklemek istiyorum. Her neyse, işte çoktan tezkeresini almış Kör Kasaturalı Mehmetçiklerin düşüncelerine tercüman olduğumu sandığım o yazım…

ilsad-ozkan-askerlik-2006

Herkese merhaba! İlk olarak Rusya’yı uyarıyor ve kendilerine, her ne kadar 10 sene öncesinden de olsa, Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda çekilmiş fotoğrafımı gönderiyorum. Zannediyorum TSK orantısız güç olur, tehdit olur vs düşüncesiyle benim fotomu henüz servis etmemiş ama benim o kadar tahammülüm yok, şimdiden uyarıyorum yani! Gerçi bana seferberlik çıkmadı ama savaş mavaş olursa pas geçmez beni de çağırırlar; dolayısıyla şu saatten sonra 3-5 devriyesi at deseler, yemin ediyorum helikopterden helikoptere atlaya atlaya Moskova’ya kadar gider, buna sebep olan Putin’le konuşurum, hayırdır siz falan, n’oluyoruz komrad derim! Örselerim, itibar kaybettiririm. Demedi demeyin… Neyse efendim, malum, ülke olarak şu kışta, şu Kasım ayında sımsıcak günler yaşıyoruz; bir tarafta uçaklar helikopterler, öte tarafta Türkmenler ve tırlar vs… Bunlar birtakım boş beleş laflardır, hayat basittir; Atatürk’ün de dediği gibi, hayat yalnızca bir mücadeledir ve doğadaki mücadele kanunları geçerlidir. Güçlü zayıfı, akıllı ise aptalı ezer/sömürür/yönetir/kullanır/hükmeder. İnsanlık dediğimiz kavram, bizim idealize ettiğimiz bir hedeftir esasen. İnsan olmak demek, hak ve hukuka dayalı adil bir düzen kurup bu doğaya dayalı hayvansı ortamı kaldırıp uygarlıkla ikame etmek demektir. Savaş ise, şu dünyadaki en ama en iğrenç birkaç şeyden biridir (ilk sırayı bizim TV dizilerimiz almış sanırım, o ne kalitesizlik öyle, ıyy). Neyse. Gelin görün ki doğasının sınırlarını aşamayan hayvanların her birinden çok daha vahşi olduğumuzu ispatlayan bu şeyleri, yani savaşı ve dizileri, zekâmızla yine biz uygulamaya geçiririz. Dolayısıyla birileri sizinle savaşıyorsa, o noktadan sonra uygarlıktan bahsetmeniz sersemliktir, boşunadır. Demek ki neymiş, yurtta barış dünyada barış ama savaş varsa, en son ve tek çare kaldığında biz de sonuna kadar savaşmalıymışız, aksi demek yok olmak, aşağılanmak, kullanılmak vs vs demektir. Rus kardeşlerimiz son yıllarda Gürcistan’dı, efendim Ukrayna’ydı derken tabii biraz gaz biriktirince eski -ve eski kalması gereken- düşmanlarını hatırladılar belki de, bilemiyorum. Biz barış dedikçe coğrafi hinterlandlarımızı bırakın, doğrudan egemenliğimize kast eder oldular. Oldu mu yani? Olmadı. Etme Moskof etme, bizim derdimiz bize yeter, dürtükleme. Yanisi, Rusya’nın güç denemeleri başarıyla sonuçlanınca işin ucu geldi bize de dokundu, gerisi lafıgüzaf. Heriflerin elinde bir bomba var, 1000 megaton, yanisi 1000 atom bombası gücünde (Çar Bombası). Olabilir. Tankı topu tüfeği şöyle böyle; olabilir. Bunlar da boş laflardır. Askerî analiz kastırmaya gerek yok şu amatör hâlimizle ama savaş öyle füze sallamakla kazanılsaydı ABD şu anda yegâne devlet olarak kalmıştı dünya üzerinde. Neyse yani, 6 yıldır kaynayan kazan kaynamaya devam ediyor, bakalım sonu ne olacak ama zaten yeterince hatta fazlasıyla dram varken, ulan millet orda burda evsiz barksız, aşsız ilaçsız sersefil olmuşken, hayır yani amacın ne senin? Ölenler öldüğüyle, yaralılar sakatlığıyla, kaçanlar da unutamayacakları acılarıyla kaldı zaten. İşte savaşın kaçınılmaz sonucu bu. Buradan Putin’e bir kere daha seslenmek istiyorum, gel seninle Beylikdüzü’nde bi’ fitness salonu açalım, bu aralar iş yapar oralar bak. Size de tavsiyem, Türk medyasını, istisnasız hangisi olursa olsun, tamam takip edin de öyle çok ciddiye de almayın, ağzı olan konuşuyor genelde, beyni olan değil. Savaş mavaş öyle kolay değil, burası gariban Gürcistan değil, bakınız ben ve kasaturam göreve hazırız, işte, görüyorsunuz. Savaşmamak için birtakım tavizler verilmesini öneren serserilere de kulak asmayın, tek taraflı tavizler acziyet olarak yorumlanır, üzerinize çökerler. Herkes işini yapsın, işini en iyi şekilde yapsın, vatana en büyük hizmet budur. Başbakan falan olursanız o zaman siz de konuşup durun, yoksa oy veriyoruz diye altyapı, birikim ve konuya ilişkin eğitilmiş zekâ falan gerektiren şeylerde ne konuşsanız ayakları kolay kolay yere basmaz. Bakıyorum herkeste bir savaşa girersek şu olur bu olur geyiği var, valla benim hiçbir fikrim yok, bir tek kör kasaturamız var işte, yürü aslanım, yürü kaplanım derlerse gideriz, demezlerse gitmeyiz. Onu demedikleri müddetçe bakarız kendimize, ailemize, çevremize, milletimize, devletimize, insanlığa ne hizmet üretebiliriz, hizmet üretenlere nasıl katkıda bulunabiliriz diye. Hepsi o. Yeter ya valla yeter, bazen sırf milletin çenesi kapansın diye savaş çıksın istiyor insan (!). Yav işte insan hayatı ucuz mu o kadar, siyaset var bu işin içinde bak o işler öyle olmaz diyenlere de hadi ordan derim, savaş tabii ki ve asla çıkmasın, zaten bilen bilir ben bizzat şahsen kendim feci barışçı bir insanım (inanmayan ısrarla bana sataşan edepsizlere sorabilir). Ama bir şekilde çıktıktan sonra artık başa gelen çekilir moduna girip mücadele etmekten başka hiçbir onurlu çare de kalmaz insanın önünde, fizyolojimiz bile böyle ne yazık ki (kaç ya da savaş), barış sonraki adım oluyor, savaşmadan barış gelmez, yani saldırı durumundan sonra barışmak için bile savaşmanın gerekmesi gibi saçma bir dünyamız var maalesef. Neyse. Vatan yoksa hiçbir şey olmaz, (savaştan kaçanlara sorun size anlatsınlar vatansızlığın, yurtsuzluğun ne demek olduğunu). Dolayısıyla her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu gibi olağanüstü durumlarda isterse 45 yıllık TKP’li olsun, e bari bugün biraz devletçi olsun, küçük hesapları bıraksın, birlik olsun. Olmayan da olmasın tabii o başka, zorla değil a!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir