Fotoğraf, Tiziana Nanni https://flic.kr/p/eeZGCW
Sinema, namı diğer yedinci sanat. Klasik sanatın dans, müzik, şiir, heykel, resim ve mimari dallarının hepsini sanal bir gerçeklikle sergileyebilen ama hiçbiri de sayılamayacak kendine has ve yeni ana sanat dalımız. Seviyoruz sinemayı, çok seviyoruz hem de, sevmemek de pek elde değil.
Abim yıllar önce Michigan’ın öküz gömen karını görünce evinin önüne E.T. ve Badi karışımı bir kar heykelciği yapıyor, kardan adam sonuçta. O dönem açık olan hesabından bunun fotoğraflarını paylaşıp albümünün adını da “Yüce Sanat Eserleri” koyuyor. Basit bir şekilde abartma yoluyla espri yapıyor ve ayrıca önemsiz eserinin şeklen de komik olması güldürme etkisini artırıyor.
Abim ilkokul 2’deyken bile bugün kendine “ressam” deme cüretinde bulunan bazı insanlardan daha kuvvetli kalemi olan biriydi (hatta çizdiği resimleri arkadaşlarımıza parayla sattığımız olurdu). Ortaokulda yaptığı heykel de tabii ki yaşının çok ötesindeydi. Yüzlerce kitap okumuştur, seçkin bir sahaf kurduydu yıllarca ve liseyi bitirince yazdığı birkaç hikâye bile, yayınlandığında göreceksiniz, oldukça sağlamdı. Türkçe şiirleri İngilizceye şiirselliklerini koruyarak çevirir, bu onun yoğun yaşantısında arada bir el attığı hobilerinden biridir.
Yüce sanat eserleri… Elbette 15 dakikada yapılıveren biraz işlenmiş basit bir kardan adam yüce değildir, ki zaten ona göre gerçekten sanatta yüce olan şeylerin en aşağısına biz “başyapıt” diyoruz. Böyle bir adam; kendi dalgasında, kendi hayat mücadelesinde ve keskin zekâlı, çalışkan, doğuştan gelen yüksek resim kabiliyetine sahip.
Hiçbir şey görmesem bile bunları bizzat görmem, bize dayatılan “yüce sanat eserlerini” yutmamam için yeter sebep. Sinemada yine çok boktan filmler var ve hakkında okuduğum yorumlara bakılırsa hepsi de pek bir yüce. Yerseniz.
Elbette bunun için iyi filmden anlayan, ki ben çok anlamam, insanlar ilgimi çekiyor. Bu basit konuda bile yanılan birine ne diyebilirim ki? Bir diğer nokta, her sanat dalında her insana hitap edebilme yönü olan “sezgisel anlatımlı” seçkin örnekler vardır, sinemada da böyledir. Fakat genelde sinema okur yazarlığı ayrıca bir altyapı ve eğitim, birikim ister. Dolayısıyla bugün biz sinema anlamında pek az başyapıta sahibiz diğer sanat dallarıyla kıyaslandığında. Daha büyük sinema artistleri, yönetmenler geldiğinde bu sanat dalında da daha çok alt birikim istemeyen başyapıt görebileceğiz.
Tabii ki milyon dolar bütçesine rağmen sanatsal açıdan ucuz Hollywood filmlerinde vakit geçirmek ayrı, bir de tamamen leş filmlerin “üstün sanat eseri” diye bize dayatılması ayrı. Ona da bir not düşeyim.
Velhasıl, her sanatta her zaman için gerçekten seçkin ve üstün eserlerin yanı sıra bir de yığınlar üzerinden prim yapmak için sergilenen bayağı örnekler olur. Sinema da bundan muaf değil, belki de böylesi hepimiz için daha iyidir. Ne de olsa futbol izlemeyi “sporseverlik” olarak niteliyoruz, halbuki esas fonksiyonu hayatın ve ülke işleyişinin daha az sorgulanmasıdır. Futbolun kitlesel ilgiyi bu kadar çok çekmesi için devlet desteği de alması boşuna değil.